Ya Hz. Mevlana! “Bişnev” nidasıyla sarstın ruhlarımızı ve gönül kulağımızla yeniden duymayı hatırlattın. Dinlemeye odaklanınca, “elesti” duyurdun bize. Tâ Belh’den başlayan yolculuğun belki madden Konya’da tamamlandı. Ama hala mana olarak dünyayı dolaşıyor. Bir hilal gibi doğdun Belh’ten Konya’ya. İlminle, irfanınla insanlığı aydınlatırken, aşkınla yakıp geçtin. Aslında bu yakılış ve yanış, bir aydınlanma, bir dirilişti. Ve hala âşıklar Kâbe’sinden sana yönelenlerin gönlüne doğuyorsun, benim de gönlüme doğ, Ya Hz. Mevlana!
Konya’nın bozkırlarına senin aşkın karıştı, toprağın bağrı yandı. Buğday başakları daha bir olgun, daha bir kızıl ve hala ateş kırmızısı açar gelincikler. Konya’nın yağmurlarında gözyaşların saklı, rüzgârlarında âteş-i sinenin feryadı gizli. Sen bitmeyen bir bahar mevsimisin insanlığa.
Baharda gazellerinle coşar gönüllerimiz,
Yazın sıcağında Mesnevinin beyitleriyle serinleriz,
Kışın ayazında rubailerinle ısınır,
Ağzımız acıdığında onlarla tatlandırır,
Zihnimiz bulandığında onlarla berraklaştırırız.
Karanlık gecelerin aydınlığı,
Paslanmış gönüllerin nurusun.
Benim de gönlüme doğ Ya Hz. Mevlana!
Sana göre; “insan aşkı kadardır.” Aşk ise edep, hayâ, ilim ve irfandır. Yaradan gibi verdiğini karşılıksız vermek, cömertlikte sınır tanımamak, sevdiğini yalnız O’nun adına sevmek. Sorgulamadan, tereddüt etmeden, karşılık beklemeden harcayabildiğin ne varsa O’nun uğruna harcamak. Cömertliğinle benim de gönlüme doğ Ya Hz. Mevlana!
“Aşksız geçen günü ömürden sayma!” Hitabınla, yaralı gönlümüz kuş misali pır pır. Bir inci kolye gibi dizdik günleri, aşkın rengine boyayamadık. Ömür diye neyi sayacağız bilemedik. Bizi de aşk cennetine al Ya Hz. Mevlana!.
“Güneşin doğuşunu bekleyen zirveler gibi”, geceyi bekle diyorsun. Zirveleri idrak edebilmek için gecelerin sırrını bize de aç Ya Hz. Mevlana!.
“Aklını başına al da, bir gönül dostunun sohbetiyle kalbe gıda ver” buyuruyorsun; kalbimizi onaracak, irfanıyla gıdalandıracak, feyziyle cilalayacak dostlarından, bize de gönül dostu gönder Ya Hz. Mevlana!
“Neyin peşinden koşarsan sen osun!” dedin ne çok şeyin peşinden koşarak bölük pörçük olduğumuzu, asıl olmamız gereken (Hazreti İnsan) şeyden ne kadar çok uzaklaştığımızı fark ettirdin. İlham kaynağın olan ayet ve hadislerin çok uzağına düştük, sadece okuduk ve geçtik. Bu mana iklimini bize de aç Ya Hz. Mevlana!
“Nereye dönerseniz dönün, orada Allah’ın yüzü vardır” (Kuran-ı Kerim 2/115). Sen döndüğün her yerde, gördüğün her şeyde O’nu gördün, insanlığa göstermeye çalıştın, çok geniş bir yelpazeden bize hikâyelerle örnekler sundun. Gönül gözü görmeyince beden gözü neylesin, o da görüntüye takıldı. Hâlbuki bu hikâyelerin ve görüntülerin ardında bizim beş duyu ile algılayamayacağımız ulvi bir dünya olduğunu fark edemedik. Bizi de al o ulvi dünyana Ya Hz. Mevlana!
Gönül kıblemi sana döndüm. “ Bişnev” hitabına mest oldum. Dinlediğim her şeyde senden bir ilham, bir tını buldum. Sustum… sustum… sustum da, her sessizlikte sonsuzluğun bestesini duydum. Suskunluğun huzur, suskunluğun gelişmek, suskunluğun keşfetmek, suskunluğun fark etmek ve suskunluğun kendini bilmek olduğunu senden öğrendim. Sen de benim suskunluğumdaki feryadımı duy YaHz. Mevlana!
Kamışlıktan kesilen neyin feryad-ı figanını anlayamadık. Tüm dertlerimizin o ilk ayrılıktan kaynaklandığını bilemedik. Ve her derde bir sebep bulduk, o kadar çok mazeretimiz olduki içimizi doldurdukça doldurduk. Oysa bize şah damarımızdan daha yakın olan Mevlâmızı, şimdi kendi içimizde bulamaz olduk. Kudretiyle her gün bizi şaşkına çeviren yüce Rabb’e bizi de yaklaştır Ya Hz. Mevlana!…
Bilmem, kaçıncı vuslat gecen Ya Hz. Mevlana! Hz. Aişe Annemiz de, son yolculuğuna beni gece çıkarın, mezarlığa kadar yol boyunca hurma dalları yakın diyerek, Efendisine kavuşacağı günü düğün şölenine çevirmiş. Sen de ölüm gününü düğün günü olarak ilan ediyorsun. Ölümlü yanımızla bunu anlamakta zorlanıyoruz, bu muştudan bize de bir haber fısılda Ya Hz. Mevlana!
Ruh yine sızlıyor, gönül çaresiz, zihin sefer diyor, beden tâkatsiz. Âteş-i sineler semaya davranmış gel… gel… diyor, yüzyıllar ötesinden. Bize de uzat elini Ya Hz. Mevlana!…
Hatice Sedef Ergül